25 Temmuz 2007 Çarşamba
Operasyonun Adı Irak, Hedefi İse Türkiye dir !
ABD'nin uluslararası hukuku hiçe sayarak başlattığı savaşla ilgili tartışmalar savaşla birlikte devam ediyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün, ABD'nin Türkiye'de savaş lobisi oluşturmak için dağıttığını açıkladığı 200 milyon doları alan basın kuruluşları ile köşe yazarlarının yaptığı savaş çığırtkanlığına karşın Türk halkı ve hükümetinin hiçbir şekilde tasvip etmediği bu savaşın Türkiye için ne anlama geldiğini ise kimse tartışmıyor. Komplo.Org bu sorunun yanıtını almak için Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) eski daire başkanı Mahir Kaynakla görüştü. İstihbarat analizlerini aldığımız Prof. Dr Kaynak ABD askeri harekâtının esas hedefinin Türkiye olduğunu belirtiyor. Irak'a yönelik ABD saldırısının arkasında gerçekten bazı analizcilerin ifade ettiği gibi petrol ve ekonomik kaygılar mı yatıyor? ABD'nin Irak'a yönelik saldırısına birkaç açıdan bakmak gerekiyor. Bu anlamda 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD iç politikası ve güvenlik doktrininde yaşanan değişimleri görmeden ve de ABD ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntıları anlamadan yapılacak tüm analizlerin doğru olmayacağı kanaatini taşıyorum. Türkiye'deki genel kanı ABD yönetimlerinin hep aynı eksende hareket eden bir dizinin parçaları olduğu yönündedir. Hâlbuki şu bilinen bir gerçektir ki; ABD yönetimini Cumhuriyetçi parti ele geçirirse kesinlikle ABD uluslararası politikada askeri ağırlıklı ve tepki toplayan bir çizgi izleyecektir. Demokrat Parti iktidarlarında ise yeryüzü hâkimiyeti için izlenecek politikanın ekonomi ve istihbarat ağırlıklı olduğunu göz ardı edemeyiz. Bu yüzden Bush yönetimi iktidara gelir gelmez dünyanın ısınacağına ilişkin ilk sinyaller geldi diyebiliriz. ABD'yi yöneten önemli lobilerin -petrol, enerji, silah ve demir-çelik gibi- desteklediği Cumhuriyetçi Partinin kendisini iktidara getirenlere ödenmesi gereken diyet borçları olduğu için bu harekâtı bu yönetimle gerçekleştirmek daha kolay olacaktır. Yani aslında Cumhuriyetçi Başkan Bush bir savaş çıkarması için hileli sayılabilecek bir seçimle iktidara getirildi diyebiliriz? Bir noktada evet. Ancak Bush yönetiminin de bir savaş için meşru bir nedene ihtiyaç duyduğunu unutmamak gerekiyor. Bu öyle bir gerekçe olmalıydı ki insanları razı edebilsin ve bir yandan da ABD yönetiminin elini güçlendirsin. 11 Eylül 2001 tarihinde yaşanan saldırılar Başkan Bush'un elini bir nebze güçlendirdi ancak bu seferde ABD ekonomisinin içinde bulunduğu kritik durum ve ABD kabinesi içindeki 'Şahinlerin' aceleci tavrı Başkanı zor duruma düşürdü. Şahinler denen grubun ilişkilerine baktığımız zaman önemli bir kısmının uluslararası petrol şirketlerinin eski yöneticileri olması yüzünden olayın bu kadar basit olduğunu düşünebilirsiniz ancak burada da bir takım hatalı neticeler çıkacaktır. ABD petrolü ele geçirmek değil, petrolün akışını kontrol etmek istiyor. İkisi birbirinden oldukça farklıdır, mesela Irak'a yeni bir yönetim atarsınız ancak petrolü yeni Fransız ve Ruslar çıkarır ancak sizin şartlarınızda bunu yaparlar kastettiğim şey bu. Irak operasyonunun esas amacı petrol olmadığına göre size göre bu saldırının ana hedefi nedir? ABD'nin Irak'a yönelik askeri harekâtının ana amacının politik olduğunu düşünüyorum. ABD dünyaya kendisine göre yeniden bir nizam veriyor. 1990 yılında Baba George Bush tarafından başlatılan ancak yarım kalan bir planın tamamlanması söz konusu bana göre. "Yeni Dünya Düzeni" olarak bilinen planın bir parçası olarak bu operasyonu değerlendirmek gerekiyor. "Yeni Dünya Düzeni" Türkiye'de hala pek tartışılmıyor ancak ABD'nin dünyaya vermek istediği yeni şeklin temel felsefesini burada aramakta fayda vardır. ABD'nin dünyanın tek hâkimi ve Pax-Americana yani ABD imparatorluğu özlemini ortaya koyan bu sistemin devamı için engellerin bir şekilde ortadan kaldırılması gerekiyor. Başkanın 'şer ekseni' olarak açıkladığı ülkeler kendi başlarına değil arkalarında bulunan uluslararası destekle incelenirse ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Kuzey Kore- Çin, Libya-AB gibi. Burada ABD yönetiminin yapacağı en büyük hata bana göre İran'a yönelik bir askeri harekâta girişilmesi olacaktır. İran 5000 yıllık devlet kültürü olan çok güçlü bir ülke ve etkin bir istihbarat örgütü ve iyi uluslararası ilişkileri var. Almanya ve Rusya ile kurduğu güçlü ilişkilerin dışında, atom silahlarına da sahip olduğu biliniyor. Bütün bunlara karşın İran'a yapılacak bir saldırının mantıklı gerekçeleri olması için başka olaylar olması gerekir. Mesela kışkırtma amaçlı bazı saldırılar olabilir. Operasyon Türkiye'yi nasıl etkileyecektir? Bana göre operasyonun adı Irak esas hedefi ise Türkiye’dir. ABD Ortadoğu'ya vermek isteği yeni düzen için kendisine Türkiye'yi üs olarak seçmek istiyor. Türkiye'nin İsrail'den sonra ABD'nin ikinci üssü olmayı kabul etmesi ülkemizi uluslararası terörün yeni hedefi haline getirecektir. Ankara bu rolü oynamayı kabul etmezse Kuzey Irak'taki ‘de facto’ Kürt devleti bu rol için hazırlanmaktadır. Türkiye'nin yapması gereken aslında çok basitti. 1991 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a ben durumu anlatmış ve ABD himayesinde bir Kürt devletinin eninde sonunda kurulacağını söylemiş ve eklemiştim: "Yetenekli kaçakçılardan bir organize kaçakçılık şebekesi kuralım ve buradaki devleti iktisadi olarak Türkiye'ye bağlayalım. Bu durumda Kürt devletinin elini kolunu bağlamış ve angaje hale getirmiş oluruz." Özal bu teklifimi ciddiye aldı ancak uluslararası gelişmeler ve Türkiye içindeki şartlar zamanla bu önerimizin ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.
IMF ve Dünya Bankası'nın Gizli Operasyonları
BBC’nin Washington temsilcisi olarak görev yapan deneyimli gazeteci Gregory Palast Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’na ait gizli belgeleri ortaya çıkarınca kıyamet koptu. Bu iki kurumun kredi isteyen ülkeleri gizli anlaşmalar yapmaya zorlandığını ortaya koyan belgeler tüm dünyada şok etkisi yarattı. Palast'ın açıkladığı belgelerin önce sahte olduğunu iddia eden Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon daha sonra belgelerin gerçek olduğunu kabul edince skandal yeni boyut kazandı.Gregory Palast, 1980 sonrasında IMF ve Dünya Bankası tarafından yapılan anlaşmaların önemli bir kısmının çok özel taahhütler içerdiğini ve bu taahhütleri yerine getirmeyen hükümetlerin askeri darbe yoluyla iktidardan uzaklaştırıldığını belgelerle ortaya koydu. “Gelişmekte olan ülkeler IMF'den kredi alabilmek için stratejik kurumlarını satmaya zorlanıyor. İktisadi açıdan kendi yapılarını ve sosyal dokularını olumsuz etkileyecek bu kararların dışında 101 farklı iyilik daha isteyen IMF ve Dünya Bankası ancak bu yolla kredi verebileceklerini söyleyerek şantaj yapıyor" diyen Palast Arjantin'le yapılan gizli anlaşmaları örnek veriyor. Palast'ın açıklamalarına göre ABD'de de bile özelleştirilmesi yasak olan içme suyu dağıtımı işi bile çokuluslu şirketlere ihale edildi. “Ekvator ve Arjantin konusunda görüştüğüm Dünya Bankası eski başekonomisti Joıseph Stiglitz bana kamu varlıklarının satışı konusunda inceleme için bu ülkelerde ülkenin özelleştirmeyi savunan partilerinin satışlar için komisyon aldığını anlattı. Mesela Arjantin'in en büyük kamu bankalarını alan Citibank bu işi oldukça kolay gerçekleştirdi çünkü gereken yardımı ilgili kişiler yapmıştı." diyen Palast batan Enron şirketinin de benzer yollarla çok sayıda ihale kazandığını vurguluyor.ENDONEZYA AYAKLANMASI IMF'IN ESERİ Palast sözlerini şöyle sürdürüyor: "Joseph Stiglitz'in Dünya Bankası'ndan kovulma nedeni işte bütün bunları sorgulaması oldu. Stiglitz'e göre IMF ülkeler her istediğini yapsa bile hükümetleri ayaklanma çıkaracak tedbirler almaya zorluyor. Bir ülkede halk sokaklara dökülüyor buna ‘IMF ayaklanmaları’ deniyor. IMF bütün yabancı sermayenin kaçmasının ardından onlar için daha iyi ortamı yaratacak yeni tedbirler için yeri şartlar koyarak geri geliyor." Endonezya'da geçtiğimiz yıl yaşanan halk ayaklanmaları ve ayrılıkçı hareketlerin IMF, Dünya Bankası ve uluslararası sermaye destekli olduğunu söyleyen Palast, Venezüella darbesinin öncesi IMF yönetiminin yaptığı ilginç açıklaya dikkat çekiyor. "ABD karşıtı Chavez'e darbe yapılmadan önce IMF yönetimi, 'Başkan yönetimden uzaklaşırsa IMF'nin geçiş hükümetine destek vereceğini açıkladı. Bu ne demektir? Yani Başkanı devirirseniz masraflarınızı biz ödeyeceğiz anlamına geliyor. Çünkü Popülist lider Hugo Chavez IMF ve Dünya Bankası denetçilerini ülkeden kovmuştu" GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE DAYATMA Gregory Palast, yapılan gizli anlaşmalar ile ülkelerin uygulayacağı ekonomik programlar üzerinde büyük hâkimiyet kuran bu iki kurumun halkın temel ihtiyaçlarının karşılandığı kurumların satışını öncelik haline getirmesinin sosyal yapıyı bozduğunu vurguluyor. " Arjantin nüfusunun yüzde 20'si aç ve işsiz iken siz kakıp onlara sosyal 'yardım fonlarını kapatacaksınız, emeklilik fonlarını küçültecekseniz' diyorsunuz zaten uygulanan ekonomik programla durgunlaşan ekonomiyi bunları yaparsınız ancak mahvedersiniz" diyen Palast, aynı dönemde ABD ekonomisinin canlaması için ABD yönetiminin 100 milyar dolar harcayacaklarını açıkladığına işaret ediyor. GİZLİ BELGELER RAHATSIZLIK YARATTI 'The Best Democracy Money Can Buy' -(Paranın satın alabileceği en iyi Demokrasi) kitabıyla tanınan İngiliz gazeteci Gregory Palast'ın bu açıklamaları Dünya Bankası ve IMF yönetiminde büyük rahatsızlık yarattı. Daha önce küreselleşme ve uluslararası sermaye konusunda olumlu açıklamalar yapan Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon'un son olarak İtalya'nın başkenti Roma'da dün başlayan 1. Global Forum konferansında yoksulluktan bahsetmesinin de son gelişmelere bağlı olduğu iddia ediliyor. Komplo. Org’un sorularını yanıtlayan Palast ise Türkiye'nin gizli anlaşma yaptığına dair eline bir belge veya belge ulaşmadığını ancak 'Ekonomik reform' olarak lanse edilen yasaların bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
İngiltere Türkiye'de Niçin Banka Kurar?
Merak edenlere 14 yıl önce yayınlanmış güzel bir makale ve sonunda sömürgeci zihniyeti deşifre eden orijinal bir belge. Araştırmacı-yazar Reşat Kasaba beyefendiye bu güzel çalışması için teşekkürü bir borç biliyoruz: XIX. Yüzyılın ilk yarısında İzmir'de bir İngiliz Bankası:
İZMİR TİCARET BANKASI
Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan ilk banka olarak genellikle Osmanlı Bankası bilinir. Halbuki, Osmanlı Bankası'nın kurulduğu tarih olan 1863'ten yirmi yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu'nda ikisi İzmir'de ve biri İstanbul'da olmak üzere üç banka kurulmuştu. İzmir'deki bankalardan biri (İzmir Bankasi) kurulduğu yıl Osmanlı hükümeti tarafından kapatıldı. İstanbul Bankası ise varlığını yedi yıl kadar sürdürdü, ama kuruluş amacı olan Osmanlı parasının ve mali sisteminin düzeltilmesini sağlayamadan iflas etti. Bu yazıda üzerinde etraflıca duracağımız İzmir Ticaret Bankası (ITB) ise kuruluş biçimi ve amaçları açısından bir çok özelliği olan önemli bir girişimdi. KURULUŞ İNGİLTERE'DE İzmir Ticaret Bankası'nın kuruluşunu izlemek için 1843 yılına dönmemiz gerekiyor. O tarihte Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret yapan otuz İngiliz firması İngiltere hükümetine başvurarak İzmir'de kurmayı tasarladıkları bir banka için izin ve onay belgesi istediler (1). Salt bu başvuru ITB'ye İngiliz bankacılık tarihinde de özel bir yer kazandırıyordu. Asıl faaliyeti yabancı bir ülkede yoğunlaşacak bir bankanın İngiltere'de kurulmak istenmesi alışılmamış bir durumdu. İngiliz Ticaret Bakanlığı bu gerekçeye dayanarak ilk başvuruyu hemen geri çevirdi. Bunun üzerine ikinci bir dilekçe hazırlayan girişimciler neden böyle bir yönteme başvurduklarını açıkladılar. Buna göre bankayı İngiltere'de kurmak istemelerinin en önemli nedeni, sermayeye katkıda bulunacak pay sahiplerinin korunmasıydı. Böyle bir güvence olmazsa İngiliz sermayedarları bankanın borçlarından tek tek sorumlu tutulabilir bu koşullar altında da Osmanlı İmparatorluğu gibi uzak ve güvensiz bir ülkede kimse yatırım yapmak istemezdi. Ayrıca, sınırlı sorumluluk ilkesi ve hükümet garantisi, girişimcileri Osmanlı İmparatorluğu'nda yatırım yapmış olan diğer Avrupalı sermayedarlarla eşit duruma getirecekti.(2) Bu ikinci dilekçenin diğer bir bölümünde belirtildiğine göre, imparatorluğun doğal kaynakları o zamana kadar sermaye darlığı nedeniyle işlenip pazarlanamamış, bu yüzden gelişemeyen ihracat da osmanlıların satın alma gücünü sınırlamıştı. İzmir Ticaret Bankası, vereceği düşük faizli kredilerle bölgedeki para kıtlığına çözüm getirecek ve İmparatorluğun İngiliz malları için bir pazar olarak gelişmesine katkıda bulunacaktı. (3) "Anadolu'nun en değerli ürünleri İzmir'de toplandığı için" (4) bankanın merkezi olarak bu sehir seçilmişti. Londra'daki şube İngiliz ihracatçılarına Osmanlı İmparatorluğu'nda verilen senetlerin paraya çevrilmesi için gerekli olanakları sağlayacak, İmparatorluğun çesitli yerlerindeki şubeler ise para ve senetlerin hızla ve güvenle dolaşımına aracılık edeceklerdi. Böylece iç bölgelerde para ve kıymetlı maden taşıma zorunluluğu ortadan kalkacaktı. Girişimciler, yerel tüccarların iç bölgelerdeki etkinliklerine son vermek için İngiliz tüccarlarına yardım etmeyi de planlıyorlardı. Buna ek olarak, yerel tüccarların tasarruflarının zamanla bankanın kasasına akacağını da umuyorlardı. (5) İngiliz Ticaret Bakanlığı birinci dilekçeye itiraz ederken belli başlı üç neden daha öne sürmüştü. Bunlardan birincisi, Osmanlı hükümetinden izin almadan böyle bir girişimin onaylanmasının uygun olmayacağıydı. Girişimciler buna cevap olarak, banka kurulmadan önce izin istenirse Babiali'nin ya izin vermeyeceğini ya da kendilerini uzun süre oyalayacağını ileri sürdüler. İstanbul'da Osmanlı maliyesi üzerinde etkisi olan bir takım kişiler imparatorluğun mali sistemindeki düzensizlikleri gidermeyi amaçlayan böyle bir kuruluşu engellemeye çalışacaklardı. Çünkü ülkeye ve ticarete sonsuz zarar veren bu düzensizlikler, kendilerine çesitli kazanç imkanları açmıştı. Ama, bankanın kuruluşu tamamlandıktan sonra ülkeye sağlayacağı yararlar, Babiali'nin kuşkularını giderecek, 'değil izin her türlü yardımın alınmasını kolaylaştıracak'tı. (6) İngiliz Ticaret Bakanlığı'nın itirazina yol açan 2. neden böyle ayrıcalıklarla ve resmi destekle güçlendirilmiş bir İngiliz firmasının diğer Avrupa hükümetlerinin tepkisine yol açma olasılığıydı. Girişimcilerse İngiliz hükümetinden istenen desteğin kendilerine herhangi bir ayrıcalık vermeyeceğini, tam tersine, tek isteklerinin Osmanlı İmparatorluğu'nda diğer ülkelerin koruması altında çalışan firmalarla eşit düzeye gelmek olduğunu savundular. (7) 3.olarak, Ticaret Bakanlığı, ITB'nin İngiliz ticaretinde tekelci bir konum edinmesi tehlikesinden bahsetmiş, bunun da İngiliz tüccarlarının rekabete dayalı çıkarlarını olumsuz yönde etkileyebileceğine değinmişti. Kurucular, bankacılık dışında hiçbir faaliyete katılmayı planlamadıklarını, zaten müşteri olarak çekmeye çalıştıkları tüccarlarla rekabete girişimlerinin anlamsız olacağını söylediler. Ek bir güvence olarak, kendilerine ticari nitelikteki tüm faaliyetleri yasaklayan bir genelgeye uyacaklarini bunun tesbiti için de hesaplarının belli aralıklarla İngiliz hükümeti tarafından denetlenmesine karşı çıkmayacaklarını belirttiler. ( Bu ikinci dilekçede sıralanan gerekçeler Ticaret Bakanlığı'nı olumlu yönde etkilemiş olsa gerek ki 1844 yılının ilk yarısında tüm formaliteler tamamlandı ve ITB Londra'da kuruldu. (9) Kuruluş belgesi bankanın sermayesini 200 bin sterling olarak belirliyordu. Bu para, 1000'er sterlinlik 200 paya ayrılacaktı. Kuruluş amacı, 'İzmir'de, para basmak dışında her türlü bankacılık işlemini yapmak' şeklinde belirtilmişti. (10) Bankanın genel yönetim kurulu Londra'da olacak, bu kurul dış ülkelerdeki çalışmaları İzmir'de bulunduracakları bir yerel yönetici aracılığıyla denetleyecekti. IBT, kuruluş biçimi, sermayesinin hacmi ve öngörülen çalışma alanları bakımından dış ülkelerdeki diğer İngiliz bankalarının çok önündeydi. Buradan şunu belirtelim ki, İngiltere'de hükümetinden izin alarak Londra'da kurulma yöntemini, dış ülkelerde ITB'den sonra kurulan bankalar yaygın bir biçimde benimsediler. (11) Girişimcilerin ilk dilekçesini izleyen yazışmalardan anlaşıldığına göre, ITB hiçbir zaman salt yerel bir banka olarak tasarlanmamıştı. Bankanın geniş kapsamlı bir mali örgüt olarak Osmanlı hükümetine bir çok alanlarda yardım edebileceği ve bu yoldan edineceği siyasi ağirlığını İngiliz hükümetinin yararına sunacağı sık sık belirtilen noktalardandı.
İZMİR TİCARET BANKASI
Osmanlı İmparatorluğu'nda kurulan ilk banka olarak genellikle Osmanlı Bankası bilinir. Halbuki, Osmanlı Bankası'nın kurulduğu tarih olan 1863'ten yirmi yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu'nda ikisi İzmir'de ve biri İstanbul'da olmak üzere üç banka kurulmuştu. İzmir'deki bankalardan biri (İzmir Bankasi) kurulduğu yıl Osmanlı hükümeti tarafından kapatıldı. İstanbul Bankası ise varlığını yedi yıl kadar sürdürdü, ama kuruluş amacı olan Osmanlı parasının ve mali sisteminin düzeltilmesini sağlayamadan iflas etti. Bu yazıda üzerinde etraflıca duracağımız İzmir Ticaret Bankası (ITB) ise kuruluş biçimi ve amaçları açısından bir çok özelliği olan önemli bir girişimdi. KURULUŞ İNGİLTERE'DE İzmir Ticaret Bankası'nın kuruluşunu izlemek için 1843 yılına dönmemiz gerekiyor. O tarihte Osmanlı İmparatorluğu ile ticaret yapan otuz İngiliz firması İngiltere hükümetine başvurarak İzmir'de kurmayı tasarladıkları bir banka için izin ve onay belgesi istediler (1). Salt bu başvuru ITB'ye İngiliz bankacılık tarihinde de özel bir yer kazandırıyordu. Asıl faaliyeti yabancı bir ülkede yoğunlaşacak bir bankanın İngiltere'de kurulmak istenmesi alışılmamış bir durumdu. İngiliz Ticaret Bakanlığı bu gerekçeye dayanarak ilk başvuruyu hemen geri çevirdi. Bunun üzerine ikinci bir dilekçe hazırlayan girişimciler neden böyle bir yönteme başvurduklarını açıkladılar. Buna göre bankayı İngiltere'de kurmak istemelerinin en önemli nedeni, sermayeye katkıda bulunacak pay sahiplerinin korunmasıydı. Böyle bir güvence olmazsa İngiliz sermayedarları bankanın borçlarından tek tek sorumlu tutulabilir bu koşullar altında da Osmanlı İmparatorluğu gibi uzak ve güvensiz bir ülkede kimse yatırım yapmak istemezdi. Ayrıca, sınırlı sorumluluk ilkesi ve hükümet garantisi, girişimcileri Osmanlı İmparatorluğu'nda yatırım yapmış olan diğer Avrupalı sermayedarlarla eşit duruma getirecekti.(2) Bu ikinci dilekçenin diğer bir bölümünde belirtildiğine göre, imparatorluğun doğal kaynakları o zamana kadar sermaye darlığı nedeniyle işlenip pazarlanamamış, bu yüzden gelişemeyen ihracat da osmanlıların satın alma gücünü sınırlamıştı. İzmir Ticaret Bankası, vereceği düşük faizli kredilerle bölgedeki para kıtlığına çözüm getirecek ve İmparatorluğun İngiliz malları için bir pazar olarak gelişmesine katkıda bulunacaktı. (3) "Anadolu'nun en değerli ürünleri İzmir'de toplandığı için" (4) bankanın merkezi olarak bu sehir seçilmişti. Londra'daki şube İngiliz ihracatçılarına Osmanlı İmparatorluğu'nda verilen senetlerin paraya çevrilmesi için gerekli olanakları sağlayacak, İmparatorluğun çesitli yerlerindeki şubeler ise para ve senetlerin hızla ve güvenle dolaşımına aracılık edeceklerdi. Böylece iç bölgelerde para ve kıymetlı maden taşıma zorunluluğu ortadan kalkacaktı. Girişimciler, yerel tüccarların iç bölgelerdeki etkinliklerine son vermek için İngiliz tüccarlarına yardım etmeyi de planlıyorlardı. Buna ek olarak, yerel tüccarların tasarruflarının zamanla bankanın kasasına akacağını da umuyorlardı. (5) İngiliz Ticaret Bakanlığı birinci dilekçeye itiraz ederken belli başlı üç neden daha öne sürmüştü. Bunlardan birincisi, Osmanlı hükümetinden izin almadan böyle bir girişimin onaylanmasının uygun olmayacağıydı. Girişimciler buna cevap olarak, banka kurulmadan önce izin istenirse Babiali'nin ya izin vermeyeceğini ya da kendilerini uzun süre oyalayacağını ileri sürdüler. İstanbul'da Osmanlı maliyesi üzerinde etkisi olan bir takım kişiler imparatorluğun mali sistemindeki düzensizlikleri gidermeyi amaçlayan böyle bir kuruluşu engellemeye çalışacaklardı. Çünkü ülkeye ve ticarete sonsuz zarar veren bu düzensizlikler, kendilerine çesitli kazanç imkanları açmıştı. Ama, bankanın kuruluşu tamamlandıktan sonra ülkeye sağlayacağı yararlar, Babiali'nin kuşkularını giderecek, 'değil izin her türlü yardımın alınmasını kolaylaştıracak'tı. (6) İngiliz Ticaret Bakanlığı'nın itirazina yol açan 2. neden böyle ayrıcalıklarla ve resmi destekle güçlendirilmiş bir İngiliz firmasının diğer Avrupa hükümetlerinin tepkisine yol açma olasılığıydı. Girişimcilerse İngiliz hükümetinden istenen desteğin kendilerine herhangi bir ayrıcalık vermeyeceğini, tam tersine, tek isteklerinin Osmanlı İmparatorluğu'nda diğer ülkelerin koruması altında çalışan firmalarla eşit düzeye gelmek olduğunu savundular. (7) 3.olarak, Ticaret Bakanlığı, ITB'nin İngiliz ticaretinde tekelci bir konum edinmesi tehlikesinden bahsetmiş, bunun da İngiliz tüccarlarının rekabete dayalı çıkarlarını olumsuz yönde etkileyebileceğine değinmişti. Kurucular, bankacılık dışında hiçbir faaliyete katılmayı planlamadıklarını, zaten müşteri olarak çekmeye çalıştıkları tüccarlarla rekabete girişimlerinin anlamsız olacağını söylediler. Ek bir güvence olarak, kendilerine ticari nitelikteki tüm faaliyetleri yasaklayan bir genelgeye uyacaklarini bunun tesbiti için de hesaplarının belli aralıklarla İngiliz hükümeti tarafından denetlenmesine karşı çıkmayacaklarını belirttiler. ( Bu ikinci dilekçede sıralanan gerekçeler Ticaret Bakanlığı'nı olumlu yönde etkilemiş olsa gerek ki 1844 yılının ilk yarısında tüm formaliteler tamamlandı ve ITB Londra'da kuruldu. (9) Kuruluş belgesi bankanın sermayesini 200 bin sterling olarak belirliyordu. Bu para, 1000'er sterlinlik 200 paya ayrılacaktı. Kuruluş amacı, 'İzmir'de, para basmak dışında her türlü bankacılık işlemini yapmak' şeklinde belirtilmişti. (10) Bankanın genel yönetim kurulu Londra'da olacak, bu kurul dış ülkelerdeki çalışmaları İzmir'de bulunduracakları bir yerel yönetici aracılığıyla denetleyecekti. IBT, kuruluş biçimi, sermayesinin hacmi ve öngörülen çalışma alanları bakımından dış ülkelerdeki diğer İngiliz bankalarının çok önündeydi. Buradan şunu belirtelim ki, İngiltere'de hükümetinden izin alarak Londra'da kurulma yöntemini, dış ülkelerde ITB'den sonra kurulan bankalar yaygın bir biçimde benimsediler. (11) Girişimcilerin ilk dilekçesini izleyen yazışmalardan anlaşıldığına göre, ITB hiçbir zaman salt yerel bir banka olarak tasarlanmamıştı. Bankanın geniş kapsamlı bir mali örgüt olarak Osmanlı hükümetine bir çok alanlarda yardım edebileceği ve bu yoldan edineceği siyasi ağirlığını İngiliz hükümetinin yararına sunacağı sık sık belirtilen noktalardandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)